UNESCO (Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Organizasyonu) doğa koruma konusunda faaliyet gösteren önemli küresel aktörlerden birisidir. UNESCO kapsamındaki doğa koruma alanları Dünya Miras Alanları, Biyosfer Rezervleri ve Jeoparklar’dır. Dünyada 2016 yılı itibariyle 814’ü kültürel, 203’ü doğal ve 35’i karma olmak üzere toplam 1052 adet dünya miras alanı vardır. Ülkemizde 14 adet Kültürel ve 2 adet Karma (Kültürel-Doğal) olmak üzere toplam 16 adet Dünya Miras Alanı bulunmaktadır. Bugün dünyada yaklaşık 100 adet jeopark bulunmaktadır. Ülkemizin ilk ve tek jeoparkı Manisa İli sınırları içerisindeki Kula Volkanik Jeoparkı’dır.
Biyosfer Rezervler, insan ve doğa arasındaki ekolojik, ekonomik, kültürel ve sosyal açıdan dengeli ve sürdürülebilir ilişkilerin kurulduğu ve UNESCO’nun İnsan ve Biyosfer (MAB) Programı içerisinde yer alan karasal ve/veya kıyı ekosistemlerine sahip alanlardır.
Bir tabiat parçasının biyosfer rezerv olarak ilan edilmesi için öncelikle yasal olarak koruma altına alınmış bir korunan alana ve sürdürülebilir kalkınma faaliyetlerinin gerçekleştirilebilme mevcudiyetine sahip olması gerekir. Bununla birlikte biyolojik çeşitlilik açısından önemli bir alan olması; korunan alan bölgesi, tampon bölge ve geçiş bölgesi gibi üç farklı bölgeyi kapsayacak büyüklüğe ve son olarak da fonksiyonlarını en iyi biçimde yerine getirmeye yardımcı olacak bir yönetim mekanizmasına sahip olması gerekir.
UNESCO Genel Merkezi Fransa’nın Paris şehrinde bulunmakta olup, biyosfer rezerv ile ilgili tüm iş ve işlemleri yürüten UNESCO MAB Sekretaryası’ da bu genel merkezin içinde yer almaktadır. Üye ülkeler MAB Sekretarya ile ilişkileri düzenlemek için kendi bünyelerinde Milli Komisyonlar ve/veya MAB Komiteleri kurmuşlardır. Ülkemizdeki UNESCO Türkiye Milli Komisyonu Ankara’da bulunmakta olup, MAB İzleme Grubu adı altında biyosfer rezerv ile ilgili çalışan bir birim yer almaktadır.
Yukarıda ifade edilen özellikleri sağlayan bir alanın biyosfer rezerv olarak ilan edilmesi için alanı yöneten kurum tarafından adaylık dosyası hazırlanır ve MAB Sekretaryasına iletilir. Söz konusu alan ait adaylık dosyası danışma konseyinin incelemesini müteakip, ana görevlerinden birisi aday biyosfer rezervleri onaylama yetkisi bulunan ve Türkiye’nin de üyesi olduğu 34 ülkeden oluşan MAB ICC ( Uluslararası Koordinasyon Konseyi)’ye gönderilir. Konsey bu dosya ile ilgili kabul, ret veya erteleme gibi kararlarda bulunabilir.
2016 yılı sonu itibariyle bugün dünyadaki 120 ülkede 669 biyosfer rezervi bulunmaktadır. Bunlardan biriside ülkemizin bugüne kadar ilk ve tek biyosfer rezervi olarak ilan edilen Camili (Macahel) bölgesidir. Artvin İli Borçka İlçesi sınırları içerisindeki Camili Havzası, 29 Haziran 2005 tarihinde UNESCO tarafından Biyosfer Rezervi olarak ilan edilmiştir.
Camili Havzası, Karçal Dağları’nda gizli kalmış ekolojik ve kültürel bir hazinedir.Yeşil vadilerden, yüksek alpin çayırlara kadar insan etkisine fazla maruz kalmamış, geniş bir doğal ekosistem yelpazesini barındıran havza, doğal yaşlı ormanları ve nemli iklimiyle ılıman yağmur ormanları niteliğindedir. Bölgede ayrıca genetik olarak saf olan Kafkas arı ırkı, boz ayı, çengel boynuzlu dağ keçisi, dağ horozu, Kafkas engereği Kafkas
semenderi, kırmızı benekli alabalıkve göçmen yırtıcı kuşlar bulunmaktadır. Fotoğraf: S.Eraydın
Havzada üretilen organik balın belgelenmesi ve sertifikalanması amacıyla 2010 yılında Milli Komisyon’un desteklediği ve mülga Çevre ve Orman Bakanlığı ve mülga Tarım ve Köyişleri Bakanlığı işbirliğinde gerçekleştirilen “Camili Biyosfer Rezervi Yöresel Ürünler Sertifikasyon Projesi” kapsamında, yerel üreticiler organik ürün sertifikası almaya hak kazanmıştır. Ayrıca yörede üretilen ürünler için Camili Biyosfer Rezervi ismi ve logosu Türk Patent Enstitüsü tarafından Orman ve Su İşleri Bakanlığı adına tescil edilmiş ve bakanlık 2011 yılında bu patent kullanım hakkını Camili Köyler Birliği’ne devretmiştir.
Camili Biyosfer Rezervi’nin sürdürülebilir kalkınma örneklerinin en iyi uygulandığı ve başarılı olduğu yerlerden biri olduğu 2012 yılında Brezilya’da düzenlenen “ Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı (Rio+20)”ndaki yan etkinliklerde katılımcılar ile paylaşılmıştır.
2013 yılında, Milli Komisyon’un desteği ile ulusal bir kanal olan İZ TV tarafından Camili Biyosfer Rezervi belgesel filmi hazırlanmıştır. Bu film ile Camili havzası’nın doğal kaynakları, biyolojik çeşitliliği, kültürel ve tarihi değerleri ile yöre insanının geleneksel yaşam biçimleri kamuoyuna tanıtılmıştır.
UNESCO Türkiye Milli Komisyonu desteğiyle Camili Biyosfer Rezervi’ndeki geçmişten bugüne arazi kullanımlarını, geleneksel yaşamı, kültürel ve sosyo-ekonomik kalkınmayı anlatan “Sürdürülebilir Kalkınma İçin Biyosfer Rezervleri: Camili’de Yaşam “Mısır Ekmeği, Yoğurt ve Bal” isimli kitap 2014 yılında hazırlanmıştır.
Camili bölgesi, çeşitli dönemlerde Bizans, Selçuk, Moğol, Osmanlı İmparatorlukları ile Rusların, Gürcülerin yönetiminde bulunmuşlardır. Camili Havzası’ndaki dikkate değer arkeolojik ve tarihi kalıntılar Efeler Köyü girişinde bulunan Kemer Köprü, Maral Köyü’ndeki İremit Camii, Uğur Köyü’nde bulunan kilise ile Tamara Köprüsü ve iki eski hapishanedir. Halkın yıllarca izole bir yaşam sürmesi nedeniyle köylüler, günlük yaşamlarında, köy evlerinin ve ek yapılarının mimarisi ve yapılış tarzında, kullandıkları alet ve malzemelerde eski gelenekleri muhafaza edebilmişlerdir. Geleneksel halk dansları ve halk müziği kültürü halen bölgede yaşamaktadır. Köylüler geleneksel şarkılarını gelecek kuşaklara aktarmak ve muhafaza edebilmek amacıyla Çoksesli Yaşlılar Korosu’nu kurmuşlardır. Bu koro, UNESCO Somut Olmayan Kültür Varlıklarını Koruma Programı kapsamında UNESCO tarafından 2016 yılında “Yaşayan İnsan Hazinesi” olarak tescillenmiştir.
Camili Havzası’nın biyosfer rezerv olarak ilan edilmesinden sonra alanın ziyaretçi sayısı artmış ve bunun sonucunda da bölgede arıcılık, bal üretimi, doğal ürünlerin yetiştirilmesi, pansiyonculuk ve rehberlik faaliyetleri giderek değer kazanmıştır. Böylece, havzada yaşayan insanların gelirleri yükselmiş ve doğayla uyumlu ekonomik faaliyetler sayesinde sürdürülebilir bir kalkınma modeli oluşturulmuştur. Fotoğraf: S.Eraydın
2015 yılında havzada yapılan bir araştırmaya göre, bölgeyi yılda yaklaşık 30.000 kişi ziyaret etmekte olup, bunların bir kısmı konaklama imkanlarından ve rehberlik hizmetlerinden faydalanmaktadır. Bölgedeki, pansiyonculuk ve buna bağlı rehberlik hizmetlerinden elde edilen gelir yıllık ortalama 300.000 ABD dolarını bulmaktadır. Havzada üretilen balın yılık 50 tona yaklaştığı ve bal satışından havzaya yaklaşık 2 milyon dolar girdi sağlandığı ifade edilmiştir. Ayrıca bölgenin en önemli koruma değerlerinden birisi olan saf Kafkas arısının da satışından yıllık ortalama 200.000 dolarlık bir katkı alındığı belirtilmiştir. Arıcılık ve pansiyonculuk dışında bölgenin en önemli geçim kaynaklarından birisi olan ve organik olarak üretilen fındığında havza ekonomisine yıllık 2 milyon dolar girdi sağladığı belirtilmiştir.
Biyosfer Rezervleri yöre halkının kalkınmasına çok önem veren ve bu kalkınmayı sürdürülebilir bir şekilde gerçekleştirerek “Yeşil Ekonomi” denilen doğal kaynaklara ve biyolojik çeşitliliğe zarar vermeyen faaliyetleri ortaya koyabilen doğa koruma bölgeleridir. Bu nedenle, Rio+20 Konferansı Sonuç Raporu’nda ifade edilen biyolojik çeşitliliğin korunması ve aynı zamanda halkın ekonomik kalkınmasının sağlanması gibi hedeflerin dengeli bir şekilde yerine getirilmesine hizmet etmek için dünyada ve ülkemizde biyosfer rezervi sayısının arttırılması bu amaca ulaşılmasında olumlu bir katkı yapacaktır.
________________________________________
ERDOĞAN ERTÜRK
Orman Yüksek Mühendisi/MAB ICC Odak Noktası
UNESCO Türkiye Milli Komisyonu
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.